Hz. Sin Mekanı Malâbubê Aşireti Güneydoğu Anadolu, Irak ve Suriye başta olmak üzere bir çok bölgeye dağılmışlardır. Bu aileye mensup olanlara “Mala Sin”, “Kê Sini’ ya da “Ucaxê Sin-û Seydoş” derler. Malabube veya Şeyhanlı Aşireti günümüzde Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa, Batman, Bingöl, Erzurum, Bitlis, Adıyaman İlleri ile İlçelerinde yaşamaktadırlar. Kabileler ve aileler halinde Doğu ve Güneydoğudaki tüm aşiretlerin arasında bulunurlar. Bu aileler Seyit’dirler. Seyit, Hz. Muhammed’in Kızı Fatime’nin çocuklarından Hz. Hüseyin’in (Allah ondan razı olsun) soyundan gelenlere denir. Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere de Şerif denmektedir. Bunlar halk arasında büyük saygı görürler. Doğu ve Güneydoğuda Seyit soyuna dayanan birçok aşiret mevcuttur. Ş.Urfa civarında yaşayan Şeyh, Şeyhanlı veya Şeyxi olarak tanınan bir çok aile bulunmaktadır. Çermik, Derik, Kızıltepe, Viranşehir, Siverek, Bozova, Birecik ve Suruç ilçelerinde bir çok Şeyxi aileleri yaşamaktadır. Tamamı kendilerini Sin ve Şeydoş hazretlerinin soyundan olduklarını kabul etmektedirler. Sin ve Seydoş kardeşler Mardin’in Derik İlçesine bağlı Kümtere Köyünde metfun olup, Türbeleri ziyaretçilerin akınına uğramaktadır. Seydoşun türbesinin yanında bir memba bulunmakta dır. Bu su ile zamanında yedi değirmen çalışıyordu. Şimdi ise önünde baraj yapılmıştır. Hz. Seydoş bazı zamanlarda bu suyunu tamamen keserek mucizevi bir şekilde bir süre sonra bırakmaktadır. Yüz yıllardır devam eden bu sırrını henüz çözen olmamıştır. Sin ve Seydoş hazretlerinin 1280’li yıllarda bu bölgeye Bağdat’tan geldikleri sanılmaktadır. Bu zatlar, İslam dinini yaymak için mücadele etmişlerdir. Fakat daha sonra şehit edilmişlerdir. Bacıları Zinê Hatun’un kabri Seydoş’un yanında bulunmaktadır. Bir de, Dod adında kardeşleri bulunmaktadır. Dod’un mekanı ise Sin ve Seydoş'tan ayrı bir yerde Derik mıntıkasında yüksekçe bir tepenin üzerindede olup, başucunda iri bir ağaç bulunmaktadır. Bu ağacın tek kök üzerinde açılan iki kolu vardır. Bu kollardan biri palamut diğeri mazı dır. Malabube Aşireti, Sin’in soyundan gelmektedir. Bub’e bunların yeğenidir. Bir gün, Halife Harun Reşit tüm Şeyh ve Seyidleri imtihan etmek amacıyla sarayına çağırır. Sin ve Seydoş Harun Reşit’in davetine icabet etmek üzere yola çıkarken, o sırada koyunları otlatmakta olan yeğenleri Bubê’ye rastlarlar. Bubê; -“amca nereye gidiyorsunuz?” der. Sin ve Seydoş; Halife Harun Reşit’in kendilerini imtihana çağırdığını söylerler. Bubê: -“amca beni de götürün” diyor fakat onlar: -“hayır sen gelirsen kim bu koyunlara bakar?” diyerek Bubê’nin isteğini red ederler. Sin ve Seydoş, bayağı bir yol aldıktan sonra arkalarından Bubê’nin geldiğini fark ederler: -“sana gelme demedik mi?” -“koyunları ne yaptın, kime teslim ettin?” deseler de, artık bir hayli yol alınmıştır. Bub’e: -“amcalarım!.. Ben Koyunları iki tane kurt’a teslim ettim. Bir koyunu yemeleri için onlara verdim. Diğerlerine zarar gelmeyecektir” diyerek söze devam eder: -“amca, biz oraya vardığımızda Harun Reşit size ne sorarsa; -“bizim öksüz yeğenimiz burada, o cevap versin” deyiniz. Sin ve Seydoş Bubê’nin boş olmadığını biliyorlar. Zaten çocuk yaşında ona; “Bol ve Güçlü” manasına gelen “Bubê Gürr” denilmektedir. Onlarda Bubê’yi kırmayarak isteğini kabul ederler. Neticede Harun Reşit’in Sarayına varırlar. Tüm Şeyhler, Seyitler birer birer Halife Harun Reşidin huzurunda kerametlerini göstermektedirler. Keramet gösteremeyen cezalandırılmaktadır. Sıra Sin ve Seydoş’a gelir. Harun Reşit sorar: -“şu anda benim oturduğum tahtın altında ne vardır?” der. Sin ve Seydoş’ tan kerametlerini göstermelerini bekler. Sin ve Seydoş yolda yeğenlerine verdikleri sözü tutarak; -“bizim yerimize şu öksüz yeğenimiz söylesin” derler. Halife kabul ederek Bubê’ye döner; -“ buyurun sen söyle” der. Hz.Bubê; -senin tahtının altında su dolu bir leğen ve içerisinde iki adet balık vardır. Biri senin balığın biri benim balığım. Senin balığın dişi benimki ise erkektir. Kevser suyuna elimi batırıp çıkarırken, tırnağım balığı
SİN